[XLI] Eğer insanın duyumları, tutkuları vb. sadece [dar][46] anlamda insanbilimsel belirlenimler değil, ama gerçekten özsel (doğal) varlıkbilimsel olurlamalar (afirmations) iseler — ve eğer ancak kendi nesnelerinin onlar için duyulur olması olgusu ile kendilerini gerçekten olurluyorlarsa, açıktır ki l° olurlamalarının biçimi kesenkes bir tek ve aynı biçim değildir, ama tersine, kendilerini olurladıkları ayrı biçim, varlıklarının, yaşamlarının özlüğünü oluşturur; nesnenin onlar için varolduğu biçim, her özgül zevkin kendine özgü özlüğünü oluşturur; 2° duyulur olurlamanın, nesnenin kendi bağımsız biçimi altında dolaysız kaldırılması olduğu yer (sayfa 229) (yeme, içme, nesnenin biçimlendirilmesi vb.) nesnenin olurlanmasıdır; 3° insanın insanal olduğu, öyleyse duyumunun da vb. insanal olduğu ölçüde, nesnenin bir başkası tarafından olurlanması da onun kendine özgü zevkidir; 4° insanal tutkunun varlıkbilimsel özü, kendi bütünsellik ve insanlığına, ancak gelişmiş sanayi aracıyla, yani özel mülkiyetin orta terimi aracıyla erişir; insan bilimi, demek ki insan tarafından kendini pratik olarak göstermenin bir ürününden başka bir şey değildir; 5° —kendi yabancılaşmasından kopmuş— özel mülkiyetin anlamı, zevk nesneleri olduğu kadar etkinlik nesneleri olarak da, insan için özsel nesnelerin varoluşudur.
Demek ki para, her şeyi satın alma niteliğine sahip olarak, tüm nesneleri temellük etme niteliğine sahip olarak, üstün eldecilik (possession, tasarruf) olarak nesnedir. Niteliğinin evrenselliği, özünün sonsuz erkidir. Öyleyse sonsuz erk olarak görünür... Para, gereksinme ile nesne arasında, insanın yaşam ile geçim aracı arasında aracıdır. Ama benim yaşamıma orta terim işini gören şey, benim için öteki insanların varlığına da orta terim işini görür. O, benim için öteki insandır.—
"Hay kör şeytan! Ellerinin de ayaklarının da
Kafanın da kıçının da senin oldukları açık;
Ama sevine sevine zevkine vardığın tüm bu şeyler
Bu yüzden daha mı az benim?
Eğer altı damızlık atın parasını verirsem,
Onların güçleri benim güçlerim olmaz mı?
Hızla gidenim ve zengin bir beyim ben,
Sanki yirmidört ayağım, varmış gibi."
Gœthe, Faust (Méhistophélés)[47]
Atinalı Timon'da Shakespeare:[48]
Altın! Sarı, pırıl pırıl, değerli altın! Hayır, gök tanrıları, ben hafifmeşrep aşık değilim... (sayfa 230) Şu azıcık altın, akı kara, güzeli çirkin, haklıyı haksız, soyluyu soysuz, genci yaşlı, yiğidi alçak kılmaya yeter... Bu altın sizin rahip ve hizmetkarlarınızı mihraplarınızdan uzaklaştıracak, cançekişenlerin başı altından başyastığını çekip alacak; bu sarı köle antları tutturup bozduracak, kargışlıları kutsayacak, cüzamlıya taptıracak, hırsızlara senatörler sırası üzerinde yer, şan, saygı ve övgü kazandıracaktır; iki gözü iki çeşme dulu yeniden evlenmeye götüren de odur. Bir iğrenç, yaralar hastanesinde memelerini kestirecek kadını, altın güzel kokular sürer, mis gibi yapar, yeni baştan bir nisan gününe çevirir onu. Hadi, kargışlı maden, tüm insanlığın orta malı orospu, sen ki uluslar arasına anlaşmazlık sokarsın..."
Ve daha ilerde:[49]
"Ey sen, tatlı kral katili, baba ve oğul arasında sevgili ayırma görevlisi, Hymen'in tertemiz yatağının parlak kirleticisi, her zaman genç, taze, ince, sevimli, baştancıkarıcı, yiğit Mars, gözkamaştırıcı parlaklığı Diana'nın kucağını kaplayan kutsal karı eriten sen, uyuşmazlar[50] topluluğunu kaynaştırıp onları birbiriyle öpüştüren görünür tanrı[50] sen, bütün ağızlarda [XLII] ve bütün anlamlarda konuşan sen, yüreklerin denek taşı, insanlığa, kölene, başkaldırmış gibi davran, ve, hayvanların dünya egemenliğini ellerine geçirmeleri için, kendi etkililiğin ile onları kendilerini yokedecek[50] kavgalar içine at."
Shakespeare paranın özünü yetkin bir biçimde betimler. Bunu anlamak için, önce Gœthe'nin parcasını açıklamakla başlayalım.
Para sayesinde benim için olan şey, ödeyebildiğim, yani paranın satın alabildiği şey, ben kendimin, para sahibi olan ben. Paranın gücü ne kadar büyükse, benim gücüm de o kadar büyüktür. Paranın nitelikleri, benim niteliklerim ve özsel güçlerimdirler — onun sahibi olan benim. Ne olduğum ve ne olabileceğim demek ki hiç de benim bireyselliğim tarafından belirlenmemiştir. Ben çirkinim, ama en güzel kadını satın alabilirim. Demek ki ben çirkin değilim, çünkü çirkinliğin etkisi, itici gücü, para tarafından yokedilmiştir. Bireyselliğim bakımından, ben kötürümüm, ama para bana yirmidört ayak sağlar; öyleyse kötürüm değilim; ben kötü, namussuz, vicdansız, kafasız bir insanım, ama para saygındır, öyleyse sahibi de; para en yüksek iyiliktir, öyleyse sahibi de iyidir, para beni ayrıca namussuz olma güçlüğünden de kurtarır; bunun sonucu beni dürüst sayarlar; ben kafasızım ama para her şeyin gerçek tinidir, nasıl olur da sahibi kafasız olabilir? Üstelik, para tinsel erk sahibi insanları satın alabilir ve kafa adamları üzerinde erklik sahibi olan kişi, kafa adamından daha tinsel erk sahibi değil midir? Para aracıyla bir insan yüreğinin özlediği her şeyi yapabilen ben, tüm insanal erkliklere sahip değil miyim? Öyleyse benim param benim tüm yeteneksizliklerimi kendi karşıtlarına dönüştürmüyor mu?
Eğer para beni insanal yaşama, toplumu bana ve beni doğa ve insana bağlıyorsa, o bütün bağların bağı değil midir? Bütün bağları çözüp bağlayamaz mı o? Bunun sonucu evrensel ayırma aracı da değil mi? O, gerçek birlik aracı, toplumun evrensel[51] kimyasal gücü olduğu gibi, gerçek bozuk paradır da.[52]
Shakespeare özellikle paranın iki özgülüğünü vurgular:
l° Görünür tanrısallık, tüm insanal ve doğal niteliklerin kendi karşıtlarına dönüşümü, şeylerin karışıklık ve evrensel bozulmasıdır o; olanaksızlıkları bağdaştırır.
2° Evrensel kibar orospu, insanların ve halkların pezevengidir.
Paranın tüm insanal ve doğal nitelikleri bozup karıştırması, olanaksızlıkları bağdaştırması —tanrısal güç— onun, insanların yabancılaşmış, yabancılaştıran ve yabancılaşan türsel özü olarak özünde içerilmişlerdir. İnsanlığın yabancılaşmış erkliğidir o.
İnsan olarak yapamadığım şeyi, demek ki benim tüm özsel, birey yeteneklerimin yapamadıkları şeyi, para aracıyla yapabilirim. Demek ki para bu özsel güçlerden herbirini, aslında olmadığı bir şey durumuna getirir: yani onu kendi karşıtı yapar.
Eğer canım bir şeyi yemek istiyor ya da yaya yürümek için yeterince güçlü olmadığımdan posta arabasına binmek istiyorsam, para bana yiyeceği de posta arabasını da sağlar, yani benim isteklerimi tasarımlar olmaktan çıkarır, onları düşünülmüş, betimlenmiş, istenmiş varoluşlarından, duyulur, gerçek varoluşlarına aktarır; onları tasarımdan yaşama, betimlenmiş varlıktan gerçek varlığa çevirir. Bu orta terim rolünü oynayan o [para], gerçekten yaratıcı güçtür.
Talep, parası olmayan kişi için de vardır, ama onun talebi, benim üzerimde, bir üçüncü kişi üzerinde, öbürleri üzerinde [XLIII] etkisi, varoluşu olmayan, öyleyse benim için gerçek dışı nesnesiz kalan arı bir tasarım varlığıdır. Paraya dayanan, gerçek talep ile, gereksinmeme, tutkuma, isteğime vb. dayanan talep arasındaki ayrım, Varlık ile Düşünce, bende varolan yalın tasarım ile, benim dışımda, benim için olduğu biçimiyle, gerçekten nesne olarak tasarım arasındaki ayrımdır.
Eğer yolculuk için param yoksa, gereksinmem de, yani gerçek ve yolculuğu gerçekleştiren gereksinmem de yoktur. Eğer bilimsel çalışma eğilimim var, ama bu işi yapmak için param yoksa, bilimsel çalışma eğilimim de, yani etkin, gerçek eğilimim de yoktur. Buna karşılık, bilimsel çalışma eğilimim gerçekten yoksa, ama bu iş için iradem ve param varsa, üstelik gerçek bir eğilimim de vardır. Para, —insan olarak insandan ve toplum olarak insanal toplumdan gelmeyen evrensel, dışsal araç ve erklik—, tasarımı gerçekliğe ve gerçekliği yalın tasarıma dönüştürme araç ve erkliği, insanın gerçek ve doğal özsel güçlerini, salt soyut tasarım ve bunun sonucu yeteneksizlikler durumuna, acı veren kuruntular durumuna dönüştürdüğü kadar, öte yandan gerçek yeteneksizlikler ve kuruntuları, bireyin sadece imgeleminde varolan gerçekten erksiz özsel güçleri de, gerçek özsel güçler ve erklik durumuna dönüştürür. Daha şimdiden bu tanıma göre, bireysellikleri kendi karşıtı durumuna getiren ve onlara kendi öz nitelikleri ile çelişen nitelikler veren şey, demek ki bireyselliklerin genel bozulmasıdır para.
O zaman para, kendisi için özler (e s s e n c e s pour soi) olduklarını ileri süren bireye ve toplumsal bağlara vb. karşı, o bozulma erkliği olarak da görünür. Sadakati sadakatsizlik, sevgiyi nefret, nefreti sevgi, erdemi kusur, kusuru erdem, uşağı eflendi, efendiyi uşak, aptallığı zeyreklik, zeyrekliği aptallık durumuna dönüştürür.
Varolan ve görünen değer kavramı olan para, her şeyi karıştırıp değişime soktuğuna göre, her şeyin evrensel karışıklık ve yer ve görev değişimi, öyleyse tersine çevrilmış dünya, tüm doğal ve insanal niteliklerin karışıklık ve yer ve görev değiştirmesidir.
Yiğitliği satın alabilen kişi, korkak da olsa, yiğittir. Para, belirli bir nitelik, belirli bir, şey, insanın özsel güçleri ile değil; ama insan ve doğanın tüm nesnel dünyası ile değişildiğine göre, demek ki —sahibi bakımından— her niteliği her öbür nitelik ile değiştirir — ve kendi karşıt nitelik ve karşıt nesnesini de; o, olanaksızlıkların bağdaşmasıdır. Çelişen şeyi kucaklamaya zorlar.
Eğer sen insanı insan olarak ve onun dünya ile ilişkisini de insanal bir ilişki olarak görürsen, sevgiyi ancak sevgi ile, güveni ancak güven ile vb. değiştirebilirsin. Eğer sanattan zevk almak istersen, sanat kültürüne sahip bir insan olman gerekir; eğer öbür insanlar üzerinde etkili olmak istersen, öbür insanlar üzerinde gerçekten canlandırıcı ve uyarıcı bir etkisi bulunan bir insan olman gerekir. İnsan ile —ve doğa ile— ilişkilerinin herbiri, senin gerçek bireysel yaşamının, iradenin nesnesine uygun düşen belirli bir belirtisi olmalıdır. Eğer sen karşılıklı sevgi uyandırmadan seversen, yani seven insan olarak senin dirimsel belirtin ile sen kendini sevilen insan durumuna dönüştürmüyorsan, senin aşkın da bir mutsuzluktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.